Üniversite sınavlarının eğitim sistemimize verdiği en büyük zarar, öğrencilere artık sınavda işe yaramayacak bir şey öğretmenin imkansızlaşmasıdır. Oysa sınavda işe yaramadığı halde gerçek hayatta vazgeçilmez olan pek çok bilgi ve beceri bulunmaktadır. Bu sınav sisteminin baskısı altında öğrencilere, bilgi toplumunun gerektirdiği donanımların kazandırılması mümkün değildir. "Dershane tartışmasına katkı" yazı dizisinin ilk bölümünde, üniversite sınavının zararlarını sıralarken bu konuyu 7. maddede şöyle dile getirmiştim:
"7. Bütün bunlardan önemlisi, ilköğretimin ve lise eğitiminin tek amacının üniversite sınavını kazandırmak haline gelmesidir. Bunun sonucunda, öğrencilere sınavda işe yaramayacak bir şey öğretmek, bir beceri kazandırmak imkansızlaşmıştır. Eğitim sistemimiz, bir konu üstünde araştırma yapma, rapor ve makale yazma, bir projeyi adım adım gerçekleştirme, ekip çalışması yürütme gibi hayati önem taşıyan pek çok beceriyi öğrencilere kazandıramamaktadır. Bunun da en önemli nedeni, üniversite sınavlarında başarılı olmak için bu becerilere ihtiyaç olmamasıdır."
Temel eğitimde ve liselerdeki eğitimin bütünüyle üniversite sınavlarına endekslenmesi sonucu okullarda öğretilemeyen beceri ve donanımlardan söz edeceğim bu bölümün ana başlıkları şöyle:
- Kitap Okuma
- Yazı Yazma
- Araştırma yapma (research)
- Sözlü sunum yapma (presentation)
- Kendini ifade etme
- Sosyal faaliyetler de dahil farklı ilgi alanları ve hobilerde derinleşme
- Ekip çalışması
- “Bilgisayar Destekli Eğitim” başta olmak üzere, “yeni” eğitim metot ve anlayışları.
Kitap Okuma
Kitap okumakla başlıyorum. Evet, kitap okumak bir beceridir ve her okur-yazar beceremez bunu. Nüfusunun %80’inin okur-yazar olduğu ileri sürülen ülkemizde çoğu kitabın ilk baskısının 1000 adetle sınırlı kalması, milletçe kitap okumayı pek sevmediğimizi gösteriyor. Bu acı durumda bize okullarda kitap okumanın öğretilmemiş olmasının da şüphesiz katkısı var.
Şu günlerde Milli Eğitim Bakanlığı, bütün lise öğrencilerinin okumaları veya en azından haklarında fikir sahibi olmaları beklenen bir “Klasik kitaplar” listesi yapmaya çalışıyor. Eğitimciler, yazarlar, akademisyenler, gazeteciler, Türkiye’de hangi kitapların, eğitimli herkes tarafından okunmuş olması gerektiğini tartışıyor, bir ortak paydada buluşmaya çalışıyorlar. Kitap okumanın faydaları tartışılmaz, hele bir ülkenin eğitimli insanlarının belli bir külliyata dayanan ortak bir entelektüel altyapıdan beslenmelerinin önemi ortada, ancak kitap okumak, eğitim açısından, kitapları sadece okumanın da ötesinde bir değer taşıyor. Başka bir deyişle, öğrencilerin kitapları okulda, eğitimin bir parçası olarak okumaları, evlerinde okumalarından çok daha önemli ve gerekli. Okulda okunan kitap aynı zamanda, üstünde araştırma yapılan, sınıfta tartışılan, hakkında değerlendirme yazısı yazılan ve sunum yapılan, üstünde durulup düşünülen bir kitaptır. Burada öğrenilenleri, bir öğrencinin evde, kendi başına kitap okuyarak öğrenmesi mümkün değildir.
İyi ama, önünde üniversite sınavı gibi yaklaştıkça büyüyen bir heyula olan bir öğrenciye nasıl kitap okutacaksınız? Öğrenci açısından bir kitabı okumak için harcanacak zamanda şu kadar test sorusu çözmek mümkündür ve öğrenci, sınavda başarılı olmak için 100,000 test sorusu çözmesi gerektiğini düşünüyorsa tercihi her zaman için test çözmekten yana olacaktır. Test çözmek karşısında kitap okumanın bir şansı yoksa, kitapla ilgili yazıları okumak, kitabın üstünde düşünmek, kitabın özetini çıkarmak, kitap hakkında bir değerlendirme yazısı yazmak gibi faaliyetlerin hiç yoktur.
Bol kitap okumak öğrenciye zaman kaybettirip sınav başarısını kösteklediği gibi, hiç kitap okumadan üniversite sınavında başarılı olmak da pekala mümkündür. Türkiye’de taban puanı yüksek bölümlerini kazanmış pek çok kişiyi tanımış, bu bölümlerdeki pek çok öğrenciye asistanlık etmiş biri olarak bunun yakın tanığıyım.
Kitapları sınavın konusu yaparak bu sorunu çözemezsiniz. Öğrenciler kitap okumak yerine bu sefer kitaplarla ilgili test sorularını çözmeyi yeğleyeceklerdir. Bir kitabı test sorularına konu etmekle öğrencilerin kitabın içeriği hakkındaki bilgilerini ve yorumlarını ölçebilirsiniz, ama bizde şu anda ÖSS’de bu bile yapılmıyor. Eskiden, iki basamaklı sistemde, ÖYS’de, özellikle Tanzimat sonrası Batı etkisindeki Türk Edebiyatı eserleri hakkında bazı sorular olurdu, ama bu sorular, “Eylül romanında hangi konu işlenmektedir?” ve “Mai ve Siyah’ı kim yazmıştır?” gibi, cevapları ezberlenmeye müsait, ve dolayısıyla cevapları ezberlenen sorulardı. Ne var ki kitabı test sorularına konu ederek, yukarıda sözü edilen “kitap okuma becerisi”ni ölçmeniz mümkün değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder