Paralel yapının İpek Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Gökhan Bacık, paralel yapının gazetesi Bugün'de, "Erdoğan rejimi değiştirebilecek mi?" başlıklı bir yazı kaleme almış. Akademik analiz görünümlü bu yazıda, orjinal tek bir fikir, tek bir argüman yok. Bir taraftan paralel yapının sosyal medyadaki tetikçilerinin, diğer taraftan dış basındaki yeminli Türkiye düşmanlarının birkaç yıldır söylediklerini tekrar etmekten öteye geçememiş.
Başlıktan başlayayım. Gökhan Bacık, Erdoğan'ın "rejim değişikliği denemesi"nde bulunduğunu söyleyerek, aklınca insanları "Vaay, rejim değişikliği ha!" diye ürkütmeyi, durumu bir "deneme" olarak niteleyerek de bunun bir "darbe" olduğu hissini oluşturmayı amaçlıyor. Oysa Türkiye'de cumhuriyet döneminde rejim defalarca değiştirildi. Bacık farkında mı bilmiyorum ama 27 Mayıs darbecisi Cemal Gürsel, kapattıkları TBMM'yi 1961'de yeniden açarken, "İkinci Cumhuriyet"in kurulduğundan söz etmişti. Hakimiyetin bila kayd ü şart millete ait olduğu ve kuvvetler birliği fikrine dayanan birinci cumhuriyet, 1960 darbesiyle yıkılmış, yerine egemenliğin askeri ve bürokratik vesayeti temsil eden "anayasal kurumlar" eliyle kullanıldığı bir rejim ihdas edilmişti. Daha öncesine gidecek olursak, 1923'teki cumhuriyet ilanının da bir rejim değişikliği olduğunu söylememiz lazım. 1925'te İzmir suikasti davaları ve Takriri Sükun kanunlarıyla birlikte, ülkede muhalefet tamamen susturulmuş, tek parti diktasının kurulduğu bir rejime geçilmişti. 12 Eylül darbesini ve arkasından 1982 anayasasını da bir rejim değişikliği olarak okumamız lazım. Dolayısıyla, Gökhan Bacık'ın öcü diye göstermeye çalıştığı rejim değişikliğine hiç yabancı değiliz. Bu yöndeki "deneme"lerin askeri darbeler, muhtıralar ve darağaçlarıyla gerçekleştirilmesine de yabancı değiliz.
Evet, Erdoğan başkanlık sistemini getirmeyi amaçlıyor. Bunu ancak anayasayı değiştirerek başarabilir. Anayasayı değiştirmek içinse mecliste yeterli milletvekili sayısına sahip olması gerekiyor. Eh, bu bir denemedir, ama demokratik bir deneme. Bacık da önce "Siyaset bilimi açısından bu doğal. İnsanlar bir ülkenin rejimini değiştirmek isteyebilir." diyor. Ama yazısında sonra "Benim gibi bir siyaset bilimci rejim değişikliğinden bahsediyorsa o memleket "gayet zor bir sürece girmiş" demektir." diyor. Rejim değişikliği denemesi bir siyasettir. Bir siyaset nasıl aynı anda hem "doğal" hem de "gayet zor" olabilir, bilinmez!
Bacık'ın yazısında, Donald Rumsfeld'in "There are known knowns and there are unkown unkowns" sözüyle yarışacak totolojik güzellemeler var. "Türkiye'de olup bitenler başarılı olursa bir rejim değişikliği, başarılı olmaz ise bir rejim değişikliği denemesidir" diyor Bacık. Yahu, başka türlü nasıl olabilir?!! Bacık'ın cümlesini futbola uygulayalım: "Messi topa vurdu. Top kale çizgisini geçerse gol olur, geçmezse gol olmaz." Evet, bu kadar basit ve bu kadar aptalca!
Bacık'ın yazısındaki temel çelişkilerden biri şu. Erdoğan'ın "yapmak zorunda" olduğunu iddia ettiği şeylerin hepsi, Erdoğan muhalifleri için de söylenebilir. Bacık "Erdoğan sürekli olarak dozu artırmak zorundadır." diyor (Vurgu Bacık'a ait). Erdoğan karşıtları için durum farklı mı? Hayır. Şu noktadan sonra onlar da sürekli olarak dozu artırmak zorundalar (Vurgu bana ait). Nitekim arttırdıklarını, Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe teşebbüsü vs gelişmelerin arka arkaya gelmesinden anlıyoruz. Bacık "Ne olursa olsun Erdoğan'ın projesini kabul etmeyecek bir kitle var." diyor. Tersini de aynı ölçüde geçerli. Ne olursa olsun paralel yapının, İsrail'in, Amerikan neoconlarının projesini kabul etmeyecek bir kitle var.
Dahası, Bacık'ın "Erdoğan dozu artırmak zorundadır." iddiası geleceğe yönelik bir spekülasyon olmaktan öteye geçemiyor. Diyelim HDP seçimde barajı geçti ve Ak Parti, anayasa değişikliğini gerçekleştirmek için gerekli milletvekili sayısına ulaşamadı. 330'un altında milletvekiliyle tek başına iktidar oldu veya bir koalisyona gitmek zorunda kaldı. Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak şu ana kadar izlediği siyasetin ötesinde, dozu arttıracak şekilde ne yapabilir? Hiçbir şey yapmasına gerek yok. Nasıl olsa 2019'a kadar cumhurbaşkanı. Erdoğan'ın cumhurbaşkanı makamında oturmaya devam etmesi, azılı Erdoğan muhaliflerini çıldırtmaya yetecektir. Dolayısıyla, Bacık'ın iddiasının aksine, dozu arttırmak zorunda olan, Erdoğan değil tam aksine Erdoğan'ı devirmek için her türlü yola başvurmayı mübah gören azılı muhalifleridir.
Nihayet Bacık'ın söylediği her şey, paralel yapı için de söylenebilir. Paralel yapıyla ilişkilerin normalleşmesi mümkün değil. Ak Parti iktidarda kalsa da iktidardan gitse de, "eski defterler" mutlaka açılacak. Paralel yapı rejimi muhakkak yıkılacak. Bu değişim tatlı da olabilir acı da. Kanlı da olabilir kansız da.
Bacık, Erdoğan'ın rejim değişikliğinde ısrarının ardında, iktidardan düşmesi halinde kendisi ve üst düzey Ak Partililerin yolsuzluk ve vatana ihanetten yargılanmaları korkusunun olduğunu ileri sürüyor. Bu da hiç yabancısı olmadığımız bir durum. Bacık'ın söz ettiği "eski defterleri" açma konusu zaten sabah akşam Geziciler tarafından, "yargılanacaksınız" diye sürekli tekrarlanıyor. En son Barış Atay adlı Esed destekçisi yerli şebbiha, "Kabataş yalanı" üstünden bir yargılanacaklar listesi yayınladı. Paralel yapının adamı Gökçe Fırat, "Asılacak adamsın" diye Tayyip Erdoğan'ın boynuna yağlı urganı geçirdiği Türk Solu dergisini çıkaralı aylar oldu. Bacık da aynı şeyi söylüyor.
Ne var ki Bacık, Türk siyasetine o kadar yabancı ki, "eski defterler" dediği konunun Türk siyasi hayatında hiç değişmeyen "devr-i sabık"tan başka bir şey olmadığının farkedemiyor. 27 Mayıs günü darbeciler "Menderes ve Demokrat Partililer 12 uçak dolusu altın ve para ile kaçmaya çalışırken yakalandılar" iftirasını broşür yapıp bastırmışlardı. Bacık "eski devir defterleri"nden söz ediyor. Menderes'e ve Demokrat Partililere "düşükler" diye hakaret edilirdi. Bacık Erdoğan'ı "düşük" konumuna düşürmeye çalışıyor. Akademik görünümlü darbeci zihniyeti görüyor ve bu rezalet karşısında ayağa kalkıyoruz. Menderes, Demirel, Özal... Değişen hiçbir şey yok. 1987 seçimi öncesinde Türkiye'de geniş bir muhalif kesim, seçim akşamı Özal'ın kaçmak için uçağı hazır beklettiğine ciddi ciddi inanmıştı.
Eski iktidar partisini desteklediği için yeni devirde "eski defterler"in açılmasından endişe eden ve sırf bu nedenle eski iktidara oy vermek zorunda olduğunu düşünen seçmen fenomeni de Türk siyasetinde çok eskidir. Sırf bu nedenle, özellikle Demirel'in seçim kampanyalarında, "Devri sabık YARATMAYACAĞIZ" vaadi önemli rol oynar. Ama Bacık, bundan bile bihaber.
Bacık'ın sözünü ettiği rejim değişikliği ile birlikte medya ve sermayenin el değiştirmesi konusu da bizim gayet aşina olduğumuz bir söylem. 17 Aralık'tan sonra Tuncay Opcin, "E5 üniversiteleri, AKP'ye destek veren Süleymancılar, Menzilciler gibi cemaatler, İHH gibi yardım kuruluşları hep tasfiye olacak" diye kin ve intikam sarhoşluğu içinde yazıyordu. Bacık aynısını, sükunetle yapıyor.
Gökhan Bacık'ın kullandığı bir diğer argüman, "Batı Erdoğan'ın üstünü çizdi."nin bir türevi. "Normalleşmek için Erdoğan'ın kurmak istediği projenin "hem Türkiye'nin çoğunluğunun hem dünyanın çoğunluğunun" takdirini kazanması gerekiyor." diyor. Bu da orjinal değil. Gezi olaylarının hemen öncesinde Erdoğan'ın ABD ziyaretinde Obama'yla arasındaki iplerin koptuğu, hatta daha öncesinde Davos'taki "One minute" çıkışından sonra küresel güç odaklarının Erdoğan'ın biletini kestiği sürekli yazılıp çizildi.
Gökhan Bacık'ın bütün iddiaları, Erdoğan'ın her ne olursa olsun devrilmesi hesabına çıkıyor. American Enterprise Institute'den Michael Rubin geçenlerdeki bir yazısında, Atatürk'ün CHP'si hariç Türkiye'de hiçbir partinin, lideri öldükten sonra varlığını sürdüremediğini yazmıştı. Rubin, Menderes'in idamı ve Özal'ın ölümünü örnek gösterirken bir taraftan da, "Erdoğan'ı devirmenin tek yolu onu öldürmektir" mesajını veriyordu. Hatırlayalım, Fethullah Gülen 2 yıl önce, Mayıs 2013'teki bir konuşmasında "Menderes Said Nursi'yi dinlemedi. Sonu idam oldu. Şimdi Erdoğan beni dinlemiyor. Sonu korkarım Menderes'le aynı olacak" anlamına gelen sözler etmişti. Gülen'in bu sözlerini bu blogda daha önce sert bir şekilde eleştirmiştim. Hakkını teslim edeyim, Gökhan Bacık en azından Erdoğan için yağlı urgan sallamıyor. Ama yazısı baştan sona, "Erdoğan ne pahasına olursa olsun devrilmeli" sonucuna ulaşmayı amaçlıyor.
7 Haziran 2015 seçimlerine birkaç gün kala geldiğimiz nokta bu işte. Bir taraftan "HDP barajı geçemezse çatışmalar yeniden başlar" tehdidi, diğer taraftan "Ak Parti seçimi kazanır, Erdoğan devrilmezse Türkiye için felaket olur" tehdidi. Gökhan Bacık, bu tehditçiler kervanında Cemil Bayık ve Murat Karayılan ile Michael Rubin arasında yerini almış. Biz de, "Elinizden geleni ardınıza komayın" diyoruz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder