28 Nisan 2011 Perşembe

Yargı "yerindelik" veya "performans" denetimi yapmalı mı?

Pazartesi günü Taraf'ta Neşe Düzel'in "Kamu Harcamalarını İzleme Platformu Sözcüsü ve Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde öğretim üyesi olan iktisat profesörü" Nurhan Yentürk'le yaptığı bir röportaj yayınlandı. Röportajda çeşitli konulara değinilmesine rağmen en çok ses getiren, Yentürk'ün SHÇEK'de çocuk başına ayda 4 bin lira harcama yapıldığı ve Sayıştay Kanunu'nda yapılan son değişikliklerden sonra bu harcamanın hesabının sorulamadığı, çünkü bu değişikliğin artık Sayıştay'ın "performans denetimi" yapmasına izin verilmediği iddiasıydı. Yentürk'ün sözlerinden ilgili bölüm:
 
"Biz platform olarak bazı verileri inceledik, oturduk hesap ettik... Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’nun çocuk başına ayda 4 bin lira harcadığını bulduk."

"Siz çocuğunuza ayda 4 bin lira harcıyor musunuz? Eğer bir çocuğa ayda dört bin lira harcanmışsa, bunun hesabını soracak bir kurumun olması gerekir. Mesela Darüşşafaka, Aziz Nesin Vakfı gibi sivil kurumlar var. Aziz Nesin Vakfı bir çocuğa ayda bin 500 lira harcıyor. Üstelik bu parayla çocuğa ‘bale de yaptırıyorum, yazın Avrupa’ya götürüyorum’ diyor. Çocuk Esirgeme çocuk başına ayda 4 bin lira harcıyor. Onu denetleyemiyorsunuz işte! Çünkü 5018 sayılı kanun 2003’te çıkarıldığında performans denetimi vardı ve sorumlusu soruşturulabiliyordu. Fakat aralık ayında Meclis’te yapılan son Sayıştay Kanunu’nda, bu denetim Sayıştay’a verilmedi. Anlayacağınız, paralar harcanıyor ve bu paralar etkin mi harcanıyor bilinmiyor. Böylece üç kuruşluk bir iş yüz kuruşa yapılabiliyor. Kamu, büyük paralara, çok küçük hizmetler yaptırabiliyor." 
SHÇEK'da ne olup bittiği konusunda bilgi sahibi değilim, ama Yentürk'ün şikayetçi olduğu, Sayıştay'ın "performans" denetimi yapamaması konusu, SHÇEK örneğinin ötesinde, yargı-yürütme ilişkilerinin nasıl kurgulanması gerektiğine dair derin bir siyasi ve hukuki tartışmaya işaret ediyor. Yentürk'ün Sayıştay'ın sadece "uygunluk" denetimi yapması konusunda da ciddi eleştirileri var:
 
"Sayıştay tarafından sadece “uygunluk denetimi” yapılıyor. Mesela bir harcama yapılmış. Sayıştay, bu harcama, usulüne, kanunlara uygun yapılmış mı, ihale gerektiği gibi açılmış mı, fatura alınmış mı denetliyor. Harcama usulüne uygun yapılmamışsa, belgedeki imzaya bakıyor ve o kişi hakkında soruşturma açıyor. Oysa önemli olan bu harcama etkin yapılmış mı, bunun denetlenmesidir. Sayıştay bunu denetlemiyor. Mesela bir koltuk alımına yüz bin lira harcanmış. Bir koltuğa nasıl yüz bin lira harcarsın diye denetleyemiyorsun, bunun sorumlusunu bulmuyorsun. Yani “performans denetimi yapmıyorsun” ama o koltuk alımın usulüne uygun yapılıp yapılmadığını denetliyorsun. Kısacası sadece “uygunluk denetimi” yapıyorsun."
Başbakan Erdoğan'ın yürütme-yargı ilişkileri konusunda en fazla 
vurguladığı nokta, yargının "yerindelik" denetimi yapmasının yürütmeye 
açık bir müdahale olduğudur. Bu noktada başbakana katılıyorum. Onun 
özellikle şikayetçi olduğu, Danıştay'ın aldığı iptal kararları.

Konu mülakattaki cevaptaki gibi "bir koltuğa nasıl yüz bin lira 
harcarsın?" diye formüle edilince tabii ki ortada büyük bir yolsuzluk 
var ve buna kimse dur diyemiyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Ben de o 
zaman işi öbür taraftaki aşırı uca çeker, sorarım, "hükümet bir koltuk 
aldığında yargı "vay sen nasıl koltuk alırsın? tabure neyine yetmiyor?!" 
veya "nasıl olur da kırmızı renkli koltuk alırsın? Koltuk dediğin siyah 
renkli olur?" diye hesap sorarsa bu hükümeti seçim zamanı geldiğinde 
yapıp yapamadıklarından dolayı nasıl sorgulayabilirsin?"

Peki yürütme gerçekten bir koltuğa yüz bin lira harcadıysa, yargı da bu 
konuda yerindelik denetimi yapamıyorsa, bu yolsuzluk nasıl giderilir? 
Cevabı siyasetten geçiyor. Seçim vakti geldiğinde muhalefet partileri 
konuyu gündeme getirir, iktidarı devirirler. Sonra kendileri iktidar 
olunca, bir koltuğa yüz bin lira değil, doksan bin lira harcarlar, 
böylece on bin lira tasarruf edilmiş olur:)

Bir ildeki milli eğitim müdürü değiştiriliyor mesela. Eski müdür idare 
mahkemesine başvuruyor, görevine geri dönüyor. İdare mahkemesinin 
yaptığı bir "yerindelik" denetimi. Eski müdür başka bir ile sürgün 
olarak tayin edilse, veya memurluktan atılsa, tamam anlarım, kendisine 
bir haksızlık yapılmıştır, ama sonuçta bakan onun müdürlüğe devam 
etmesini "uygun bulmamış" yerine başka birini atamış. Mahkemenin bununla 
ne ilgisi var? Son tahlilde, bir hükümetin icraatlarının "yerinde" olup 
olmadığına seçmenler seçimde oylarıyla karar vermeyecekler mi?

Ya da hükümet, köprü ve otoyol geçişlerine zam yapıyor, mahkeme zammı 
iptal ediyor. Hükümetin zammına karşı tüketici dernekleri, vatandaşlar, 
şöförler, nakliye firmaları vs ayaklanır, protesto gösterileri yaparlar, 
muhalefet partileri durumdan istifade "Bakın gördünüz mü? Biz iktidara 
gelince onlar köprü ve otoyol ücretlerini kaç lira yapmışsa 5 lira 
düşüreceğiz" derler, hükümet geri adım atmak zorunda kalır. İşte 
"yerindelik" denetimi. Veya hükümet zamda ısrar eder, köprü ve 
otoyolları kullanan araç sayısı azalır, zamlı tarife bile olsa gelirler 
düşer, bedava yollardaki trafik artar, bu da yakıt tüketimini ve ülkenin 
petrol ithalatı faturasını kabartır, bu da cari açığı tetikler, bu 
gelişmelerin sonucunda bir ekonomik kriz patlak verir, hükümet istifa 
eder, yeni gelen hükümet, ekonomiyi canlandırmak için köprü ve otoyol 
geçişlerinde %50 indirime gider. Bu da bir başka yerindelik denetimi.
Replacing Emoji...

Hiç yorum yok: